Benim için sevgililer günündense -ki bence sevgililik çok sahte ve her an yıkılmaya hazır bir kurumdur- ilişkilerimizi, karşımızdakiyle olan uyumumuzu ve bir şeyler paylaşabilme durumumuzu tartışmak önemlidir. Tamam sevgiliyiz ya da konuşuyoruz her neyse ama bu insan benim gerçekten ruh eşim ya da benim daha çok sevdiğim tabirle suç ortağım mıdır? Öncelikle en önemli husus bu soruyu yalnızca kendimize, kalbimize sormamız gerektiğidir çünkü ne zaman başkaları olaya karışır bir anda her şey değişir. Mesela çok da olumlu düşüncelerinizin olmadığı birine arkadaş gazıyla ya da teşvikiyle mi demeliyim aşık olduğunuzu bile düşünebilirsiniz. O yüzden ben de size böyle böyleyseniz kesin birlikte olmalısınız ya da böyle böyleyseniz asla birlikte olamazsınız diyemem ama elbette bu konuda bazı kriterlerim var. İlk ve en önemlisi siz de arzu edersiniz ki "güven". Buradaki güven elbette sonsuz bir güven değil zaten böyle olduğu zaman kandırılma ihtimaliniz de epey yüksek ama her an ne olacak korkusuyla ya da başkasıyla arasında bir şey olmasından duyulan endişeyle bir ilişkinin yürüyeceğine inanmıyorum. Sürekli acaba demenize neden olan durumlar varsa güveninizi sarsacak olaylar da vardır ya da olacaktır. Tabi ki hepsi sizin kuruntularınız ya da kıskançlıklarınızdan da kaynaklanıyor olabilir bu durumda yapabilecek en önemli şey "paylaşmak"tır. Yaşadığım ilişkide bir şeyleri ne kadar rahat paylaşabiliyorsam o kadar rahat mutlu olacağıma inanıyorum. Bence bir insan sevgisini başta olmak üzere, kıskançlığını, şüphelerini, üzüntülerini istediği her şeyi karşı tarafa rahatça söyleyebilmelidir zaten durum böyle olursa mutluluklar artar, sorunlar da azalır diye düşünüyorum. Paylaşmak için de aynı dili konuşabilmek önemli. Bazen siz ne kadar anlatırsanız anlatın, ne söylerseniz söyleyin karşınızdaki kişi kırılmaz ön yargıları ve hiçbir şey kabul etmez tutumuyla sizi bezdirecektir. Kendinizi böyle bir kişinin karşısına koyun ve emin olun büyük bir çaresizlik de promosyon olarak gelecektir, kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma olayından yola çıkarak siz siz olun ama asla böyle olmayın. Özellikle de sevdiğiniz insanlara karşı ön yargı ve ithamlardansa anlayış ve empatiyle yaklaşın.
Benim bir diğer kriterim ise "aynı olmaktan ziyade uyumlu olmak"tır. Örneğin baştan aşağı simsiyah giyindiğinizi düşünün. Üstünüzdeki her şey siyahın farklı bir tonundan olsun. Biri daha parlakken biri daha soluk bence bu çirkin bir görüntü oluşturacaktır. Aynı durum ilişkiler için de geçerlidir çünkü kıyafetlerde bile aynı tonu bulmak zorken sizin aynınız olan birini bulmanız neredeyse imkansız. Her şeyinizi aynı yapmaya, aynı göstermeye, sürekli ortak nokta bulmaya çalışarak da siyahları uydurmaya çalışıyoruz ve bu işin sonunda o parlak olan siyahın rengi solabilir. Bir de siyah ve beyaz giyindiğinizi düşünelim burada zıtlık maksadı taşımıyorum beyaz yerine başka bir renk de olabilir böyle bir durumda siyahın ya da beyazın tonu ne olursa olsun uyumlu olma olasılıkları daha yüksektir. Çünkü ne kadar aynı olunursa bu bir süre sonra sıkıcılığı da beraberinde getirecektir. Uyumlu olmaya çalışırken tamamen zıtlaşmak da mümkün elbette ama bu uyum sağlama çabası da bizim o ilişkiye vereceğimiz emek olur ve büyükler ne der bilirsiniz "emeksiz yemek olmaz".
Buraya yazılabilecek, üzerine konuşulabilecek pek çok konu olsa da bazen sadece "kısmet" deyiveriyoruz. Bazen her şey mükemmelken olmuyor bazen bir sürü soruna rağmen devam ediyor. Bana gelecek olursak ben bekliyorum. Neyi olduğunun önemi yok belki doğru insanı belki de doğru zamanı ama bekliyorum. Son söylemek istediğim şey ise "insanları değiştirmeye çalışmayın". Kimseyi değiştirebileceğinize bile inanmayın belki bir huy bir davranış değişebilir ama kimseyi tamamen değiştiremezsiniz. Bana kalırsa kendinizi de değiştirmeyin ama eğer gerçekten seviyorsanız zaten değişmeye başlayacaksınız. Gerçek aşkı bulabilmeniz dileklerimle.